Ahh dostum… Bu satırları sana kürkçü dükkânından yazıyorum.
Evet, yanlış duymadın; onca yıl, buralardan uzak, ayrı diyarların merakıyla gez
dolaş, sonra gel, aynı masada aynı acı kahve… Üstelik eskiler bir bir gitmişler
dönmeyecekleri yere, arkalarında tozlu
sehpalarla kırık aynalar bırakarak. Şimdi ev ev gezip kalanları yokluyorum da,
her biriyle yüzleşmemde içim ayrı acıyor.
İnan, hep iyileri hatırlıyor insan uzaktayken. Hep iyi
günleri, iyi halleri, iyi huyları… Şu oturduğum sandalyeden ayağımı hınçla yere
vurarak ayrılmıştım Luis’e öfkelenip. Nedendi?
Bir kez bile aklıma gelmedi o gün bugün. Şimdi nehir kıyısında
karşılaşsak, onun ne yapacağını beklemeden sarılırdım boynuna.
Sonra Vera… Kıyasıya
eleştirip ağlatmıştı bir gün beni. Rahibe gibi ruhum varmış, hattâ o bile fazlaymış, tamamen ruhsuzmuşum
ben. Yanıma yaklaşmaya çalışanı yıldırıyor, daha ilk adımda soğutuyormuşum.
Bakışlarımla herkesi tenkit ediyormuşum. Hepsi geçti gitti, nitekim hak
vermiyor da değilim geçmişe bakınca. Keşke yanımda olsa, “haklıydın” desem,
heyecanlanınca belirginleşen el damarlarına dokunsam da kızgın çehresini
yumuşatsam.
Benim gibi birinin çocuklarından ne beklenirse o oldu Jose
ile Tania’ya. Jose, özgürlük düşkünü bir serseri olup çıktı, beni ayda bir
ararsa ne âlâ. Hovarda! Küba’daydı
son aradığında, şair bir kıza âşık olmuş. Ama bu kaçıncı, her konuşmamızda
başka birinin adını hafızaya almalıyım. Zor oluyor anlarsın ki bu ara. Tania, aynı
gazetede devam ediyor, hepimizden istikrarlı çıktı, belki biraz babasına
çekmiş. Kök salmayı seviyor. Çoluk çocuğa karışmak gibi bir derdi yok, “zamanı
gelince olur, olmasa da olur” diyor. Ehh, sadece bu açıdan da olsa onun
yaşındayken ben de öyleydim. İnsan kendinden olanı n tercihlerine iç fısıltıyla
da olsa karışmadan edemiyor. Neyse ki çenemi tutmayı bildim ikisine karşı.
Burada bıraktığım bana gelelim. Yani buradan ayrılamayan
tarafıma. Uzaktayken hep özledim bu tarafımı. Uzaktaki tarafımı sevmediğimden
değil. Değil de, ikiye bölünmüş biri gibi oldum; oradakinin eksiğini buradaki
tamamlayabilirdi ancak. Gayretliydi buradaki, biraz da sertti. Oradaki ise
yarınını bilmez, bilmek de istemez, gününü gün ederdi. O yüzden her biri yarım
hissetti kendini öbürsüz. Ama iyi idare ettim bu çelişkiyi.
İşte böyle… Haftaya sana geleceğim, bir mâni çıkmazsa. Belki
son olur; o yüzden öyle hatırlaman için en sevdiğin elbiseyi giyeceğim. Ne olur
ne olmaz…
No comments:
Post a Comment