Tuesday 16 August 2011

Nine ile Torun

Anlatılı halk müziği örnekleri benim çok hoşuma gidiyor. Her türkünün hikayesi vardır, tamam eyvallah. Ama bazılarının bir efsaneyi veya temayı simgeler öyküleri de vardır, ve yanında anlatıldığında ezgiye başka bir boyut katarlar. Muharrem Ertaş, Özay Gönlüm gibi güzel ozanlar hem anlatır, hem çalar, hem de söylerler. Üç telli üstadı Ramazan Güngör'ün de "bi gız bi gocagarı boğaz çalacaklar..." diye başladığı kısacık bir Nine ile Torun boğazı var, dinlemeye doyulmaz. Şöyle ekleyelim:



Dede veya nine ile torunun ilişkisi hiç bir şeye benzemiyor. Ne ana-baba gibi tatlı-sert, ne bir çok akraba gibi yüzeysel... Araya ne sorumluluklar giriyor, ne bağımlılıklar; belki sadece sevgi kalıyor.

Baba tarafından dedemi çok tanıma fırsatım olmadı. O öldüğünde ben ortaokula yeni başlamıştım. Ölümü dünyada hakikat gördüğüm ilk insandı. Ben sanırım onun için çok çok özel değildim, çünkü bana sıra gelmeden on çocuğundan otuz küsur torunu vardı. Üstelik bunların çoğu ile aynı şehirde yaşardı. Senede bir bilemedin iki kez gördüğü bana, bu koşullarda yine iyi ilgi gösterirdi. Çok güzel gülerdi dedem. Sevecen hatırlıyorum hep onu. Mütedeyyin de biriydi. Hatırlarım, daha küçükken beni kucağına alıp "Allah kaç?" diye sorardı. Ben boş boş yüzüne bakınca işaret parmağıyla gösterir, "Biiir" derdi. "Kaçmış?", "biiir!" derdim ben de hemen sonra. Şimdi yeniden görmeyi çok isterdim onu. Herhalde sevecenliği hiç gitmemiş olurdu. Babaannem hala sağ aslında, ama kendi çocuklarının adını bile unutturan hastalığa yakalanalı on seneyi buluyor. Çok uzun süredir ayrı bir dünyada yaşıyor.

Herhalde hayatımda sevip de en çok ihmal ettiğim insanlar anneannem ile dedemdir. Hep uzak oluşumuzdan, ve babamın her iki bayram da illa ki bizi Aksaray'a götürmesi yüzünden çok az vakit geçirebildim onlarla. Çok küçükken epey kalmışım aslında. Dedemle anneannemin ilk torunuyum. Zaten çok da fazla yok hepi topu yedi tane. Sanırım biraz daha özelim onlar için. Aslında, özeldim demeliyim. Araya giren bu uzun ayrılıkla ve sonra benim İstanbul ve İngiltere maceralarım yüzünden aramız çok açıldı, görüşmelerimiz çok azaldı. Eski ilgiyi göremiyorum. Ama benim hala umudum var, daha güzel günlerimiz olacak. O yüzden onlarla geçireceğim vakti iple çekiyorum. İçten içe, "çok da yaşlılar ama inşallah ben gelmeye 20 senedir kazalara, hastalıklara rağmen korudukları zindeliklerinden bişey kaybetmemiş olurlar" diye umuyorum. Anneme soruyorum "nasıllar?" diye mütemadiyen. Genelde iyi olduklarını öğreniyorum. Ama geçenlerde aradığımda "Deden mezarını kazıyor. Onunla uğraşıyor" dedi annem. Bir an korktum "Nası yani!?". Meğersem 5-6 sene önce mezarlıktan yer almış 4-5 tane, onu düzenliyormuş. Niye o kadar çok bilmiyorum, bizi de gömecek herhalde :) Hikayesi aslında şöyle: dedemin en büyük oğlu, yani annemin en büyük abisi çok genç yaşta trafik kazasında ölmüş. Ben daha doğmamışım bile o zaman. Dedemgilin ilk çocukları tabi, ama haylazmış annemin dediğine göre, okumamışmış da. O sıralar da taksicilik yaparmış. Dedem çok dövermiş onu küçüklükten beri, annem derdi. Ve ben çok şaşırırdım. Çünkü dedem lokum gibidir, hiç onu öyle düşünemedim. Dayım vefat edince de o kadar üzülmüş ki. İşte alıp düzenlediği mezarlar dayımın yattığı yerin çevresiymiş. Mezarın dört bir yanını almış, "el yatmasın yanında diye" :). Şimdiden de düzenlemeye başlamış çünkü yeri alıp kazılmış bırakılmak riskliymiş. Çünkü yeni de duymuşlar ki, geçende bi cenaze olmuş. Bilememişler hangisi, götürüp başka birinin alıp kazdığı mezara boş diye gömmüşler. "Kalksın başka yere yatsın, ora benimdi" de denmez. Beleş mezar bulunca girmişler yani.

Bu arada yukarıdaki videonun "isimle "hazır yüklenmişi var ise..." diyerek gezinirken şu habere denk geldim. Belki de bu ezgiyi ve demek istediklerimi tamamlar. Haberci dilinden hoşlanmadığımdan anlatımı şöyle değiştirdim:

Nine ile torun 5 yılda 50 ili gezdi


Mengenli Ankara'da işletmecilik yapan bir erkek torun ile 83 yaşındaki ninesi her ay birlikte bir ili gezmeye gidiyorlarmış. Böyle böyle beş yılda elli il gezmişler. Haberin yayınlandığı 2010 Ocak'ında en son Antalya'ya gitmişler. Beraber Yivli Minare, Antalya Kaleiçi, Alanya Kalesi, Manavgat Şelalesi, Side Antik Kent ve Apollon Tapınağı önünde hatıra fotoğrafı çektirmenin mutluluğunu yaşadıklarını söylemişler :)

Torun demiş ki, "Büyükannemle birlikte seyahat etmeyi çok seviyorum. Ninem 83 yaşında olmasına rağmen seyahat etme ve farklı illeri gezmek hoşuna gidiyor. Her ay düzenli bir şekilde bir ili geziyoruz. Büyük annemi çok sevdiğim için bir dediğini iki etmiyorum. Her ay sonrası seyahat sonrası Ankara'ya dönünce huzur buluyoruz." Nine de demiş ki, "Torunumla her ay düzenli bir şekilde gezi yapmaktan mutluluk ve huzur duyuyorum, kendimi çok dinç hissediyorum."

2 comments:

  1. Ah, bu hikaye bana çok tanıdık geldi... Gurbetteyken ve şu ara en çok istediğim şey bayram gelince anneannemin dizine başımı koyup dibinden ayrılmadan onu dinlemek. Gezmesi zor biraz ama anlatacağı da bitmez, soruları da :)

    ReplyDelete
  2. Torun nası da cırpınıyor, öğrendiklerini göstermek için...ama nene ağırbaşlı giriyor, beğendiğini belli ediyor inceden ama, çok da yüz vermiyor şımarmasın diye :)

    Beni de nenem büyüttü. Huysuzdu rahmetli biraz ama canını verirdi bizim için. Daha okula başlamamıştım,"nene bana un helvası yapsana" derdim kızardı "git başımdan, yine mi" diye. Boynumu bükmemin bikaç dakika ardından mutfakta kavrulan unun mis gibi kokusu gelirdi burnuma :) dayanamazdı.

    ReplyDelete