Monday 8 August 2011

Haydeaa! Kafalar bi milyor abla, kafalar bi milyor

Bugün yine bir deadline günüydü ve ben gene işin çoğunu son ana bıraktım. Gündüzden biraz uyuyup, akşamına kalkıp ofise gittim. Niyet ettim Allah rızası için sabahlamaya. Geçen hafta yeni bir ofise taşındık. Oda o kadar büyük, pencereler o kadar çok ve o kadar "tek camlıydı" ki sürekli kafa ütüleyerek çalışan fönlü fan (fan fini fin fon) bile üşümekten beni alıkoyamadı. Bileğimin hakkıyla dondum yani.

Gecelemelerde kısa kestirmeler elzemdir malum. 2-3 saatlik kestirmede, iki defa da kabus gördüm, iyi mi? Birinde bir şeyleri tamir etmeye çalışırken elektrik çarpıyordu, ve geberiyodum, evet. Çarpılıp uyanma değil ama gerçekten. Muhammed bin Abdullah "ölmeden önce ölünüz" buyurmuşlar ya, benimki de çok sahiciydi yani. İlk akımın alıştaki elektrik kaynağına yapışmadan, tüm şokun vücuda yayılışına ve sonunda Terminator ekranından göründüğü gibi bilinci ve görmenin su gibi akıp kayboluşuna kadar. İkincisinde Lancaster'daki eskiden ev paylaştığım arkadaşımla kalırken, mutfaktan içeri giriyordum. Kendisi beni farketmemiş, beni görünce korkuverdi. Sonra kalbini tutup pat diye olduğu yere düştü. Derken rengi beyazla mora döndü. Kendi ölümümden bile çok korktum, üçlü sandalye setup'ımdan nası fırladım anlatamam. Ne biçim ofis bu beaaa, şikayet edicem. Uyuyamıyorum diycem :)

Raporu da yetiştiremedim zaten. Havalar da bok gibi. Kafa desen, o da çok güzel.

Neyse yeter, konuyu değiştiricem. Geçen Bolton-le-Sands diye buraya yakın ufak bir nahiyemizle ilgili bir haber gördüm. Tüm bu rezalet havalara rağmen amcanın birinin orada üzüm bağları varmış. TV izlediğim burada ilk yılımda bir programda. İngiltere'nin en güneyinde üzüm ve şarapçılığın olduğunu ama bunu İngilizlerin bile beğenmediğini görmüştüm. Bu yerin özelliği de, İngiltere'nin en kuzeyindeki üzüm bağı olmasıymış. İngilizler içeriği ön plana çıkaramayınca, başka titrler bulmakta uzman bir millet gerçekten. Bu foto o haberden, detayında amca bağını satacağını diyor ama "yirmi yıl daha genç olsam bu işi ticari olarak coştururdum" ayağı çekiyor.


Aslında bahçecilik burada çok popüler ve etrafta çok güzel bahçeli evler var. Meyve ağaçları bizdeki gibi aşkla dikilip, bakılmasa da tek tük bahçelerde yer buluyor. Ama hiç birinde asmaya asla, asla, asla, asla ... ve asla rastlamamıştım. Sırf Lancaster ve dolaylarında üzüm bağları olduğunu görmek ve göz yaşlarına gark olmak için bile görmek isterdim. Gerçi bizim John "The Ev Sahabısı", Roma devletinin adayı ele geçirdikten sonra bizim evin bulunduğu bölgenin ve civarını dev taş kütleleriyle steplendirip bağlarla donattıldığını söylemişti. "Buralar hep dutluktu" geyiği yaptı yani :) Ben de sonrasında, hadi lan dangoz demiştim, adamlar Akdenizi bizim tarihçilik anlayışımızla adeta bir Roma Gölü yapmışlar, gelip senin skimsonik Lancaster'ında bağcılık mı yapacaklar? Yapan varmış göründüğüne göre. Gerçi tadı, Bar-i Xuda bilir, nasıldır. Amca satışa gittiğine göre işler kesat. Şarabı da tat vermiyor. Şimdi John'un da günahını almayalım belki iki bin yıl önce burada mevsimler daha iyiydi. Onu da gene Allapbaba'ya soriyim ben bi dahaki kabusa...

3 comments:

  1. hele bi tez bitsin, yattığın yerlerde gül bitecek, aralıksız-kabussuz uykular çekeceksin :)

    ReplyDelete
  2. tez-ahür suresi 54. ayet :))

    ReplyDelete
  3. siz varya devam edin boyle ayetler indirmeye, carpilcaz hep beraber :)

    ReplyDelete