Wednesday 6 July 2011

Romanesk üçleme (1) *


Granit bir heykel gibi katı ve durgundu; solgundu teni. İçindeki savaştan kimsenin haberi yoktu, sınırlarını henüz ateş bürümemişti. Ama alevler çoktan sarmıştı çevresini; gözlerinde yansılanıyordu kor kırmızı. Sıcağı ulaşıyordu bedenine, feri vuruyordu yüzüne; görmezlikten gelemezdi.

Birden ne oldu bilmiyorum; belki içi yandı, belki elleri tutuştu, sağa sola, ileri geri savrulmaya, bedeninden ayrılmaya başladı. Ağacın kabuğundan soyunması gibiydi. Saniyeler mi sürdü, dakikalar mı geçti, belki toplayınca günler bile ederdi... Sonunda koptu gitti bedeninden. Ya kökleri? Onlar duruyor olmalıydı, ateşe yaklaştıkça ayakları onu geri çekiyordu. Elleri eriyor, saçları tutuşuyor, ileri atılmaktan vazgeçmiyordu.

Bir uykuya yavaşça dalar gibi düştü yere. Yenik düşmüş sayılır mıydı? Kendini terk edebildiğine göre bence zafer onundu. Gerisini ateş nasıl anlatırsa anlatır; onu ilgilendirmezdi. Bedeni yanıyor ve onun hikayesi tam da burada başlıyordu.

*Respighi'nin Roman Trilogy adlı orkestral eserinden, Wyler'in Roman Holiday filminden ve "arabesk" sözcüğünden esinlenilmiştir. Sonradan anlaşılmıştır ki uydurduğumu sandığım "romanesk" sözcüğü zaten eskiden beri mevcuttur :)

No comments:

Post a Comment