Friday 15 July 2011

Kiraza Nişan Düştüğünde



Niyetim öykü kitaplarından yayınlanma sıralarına göre öyküler paylaşmaktı. Ne var ki bugün metroda hocamın son çıkan öykü kitabı eşlik etti bana ve ben bir öyküye vuruldum:


Kiraza nişan düştüğünde erişmesi beklenir kırmızı kırmızı. Çok sürmez. Kiraz toplama zamanıdır. Vaktini geçirirsen kurtlanırdı çocukluğumun kirazları. Neneler, dedeler zehir saçmazdı çiçeğine, dalına, yaprağına. Tatlı, taş gibi, günlerce dayanan kirazlar. Tas tas doldurup, yıkar, otururduk kapının önündeki sekiden ayaklarımızı sarkıtıp.

Kiraz toplamanın kraliçesi, küçük kiraz toplama sepeti. Sapına uzun bir ip bağlı dolusunun ağırlığını çekecek. Sağı solu yıllarca çıkmayan kiraz lekesi. Sonra çevgen. Bakmayın sözlüklerin değnek deyip geçtiğine, ucunda kanca gibi aşağı uzanmış kısa bir çatalı bulunan düz bir dal parçasıdır çevgen bizde. Nenem bilirdi hangi dalın ne kadar çekileceğini. Uçtaki ince dallara uzatılır dal çatalından kancası. İncitmeden çekip toplamak için kirazlarını. Bir kez yapılır, kullanılır yıllarca. Demek ki zamanın kurutup kırılganlaştırmadığı bir ağaçtan yapılmıştır. Kızılcık mı ki? Kısa saplısı sepetin sapına bağlanmıştır çevgenin. Ama ona çevgen demezdik sanırım. Der miydik? Sepetin askısıdır işte. Pek adıyla çağrılmaz. Nenem ne derdi kısa saplısına ? Herhalde ona çevken derdi! Unutmuşum! Anımsayan olur mu ki?

Nenem bir Japon'dan bile çok severdi kiraz çiçeğini. Her şeyini severdi aslına bakarsan. Ağacını, yaprağını, çiçeğini, çağlasını, meyvesini... Düşte kiraz görmeyi hayra yorardı Nenem. Muştulu bir haberdir ona göre. Mutlu bir gelecek muştusudur ağacını görmek. Düşümde kiraz gördüğümü söylerdim sevinsin diye. Sevinirdi...Anladığında gerçekten gördüğümü... Daha bir sevinir, oturtup dizinin dibine, anlatır anlatırdı her ayrıntısını çekip aldıktan sonra ağzımdan.

Bizde kirazlar koca koca ağaçlardır. En az kırk yaşamıştır bahçemizin kiraz ağaçları. Günümüzdeki dizi dizi bodur kiraz ağaçlarını kiraz ağacı yerine koymam pek. Van Gogh'un kirazı da hasta gibi gelir bana! Çocukluğumun ulu ağaçlarıdır kiraz dediğin. Beş altı basamaklı ağaç bir merdiven dayanarak çıkılan gövdesi kalın birkaç dala ayrılıp uzanır göğe doğru. Gövde çatalına dikenli dallar konur. Bencildir kiraz ağacı sahipleri. Bencillikleri biraz da iş bilmedik birinin yolmasınaydı kirazları. Kirazı bilen toplar. İş bilmedik adamlar yolar! Kirazı yolunan dal kiraz vermez seneye. Yoksa toplanan kirazdan sepet sepet göz hakkı dağıtılır konu komşuya. Merdiven olmadan kimse tırmanamaz ağaca dikenleri aşıp. Kimse merdiven omzunda dolaşamaz bahçelerde.

Kirazı nenem toplar. Hiç görülmemiştir kirazını topladığı dalın seneye meyve vermediği. Seksen yaşındadır. Kuş kadar kalmıştır. Seker gibi iner, çıkar merdivenlerden. Her sabah yumruk kadar tereyağı yemeden edemez. Doktorun biri tereyağını yasakladığında gülmüştü. "Vitnik fer mi bırakır adamın gözünde!" demişti. Vitnik derdi yaşlı kadınlar margarine! Doktor otomatiğe almış kendini. Sıralayıp durur ezberlemiş gibi bir şeyleri. Farkında değil seksenini aşmış birinin yediğini içtiğini değiştirmenin anlamsızlığını. Nenem bir lokması kaldığında anımsardı doktorun dediğini. Bir lokmadan bir şey olmaz derdi sürerken ekmeğine!

Sabah erken gidilir kirazın dibine. Merdiveni, büyük sepeti çocuklar taşır. Nenem elinde çevgen, küçük toplama sepeti, bele en az beş dolanan sağlam kuşak dört parmak enindeki. Nenem yöntemince dayar merdiveni ağaca. Beline dolar kuşağı. Sepeti beline tutturur çengelinden tırmanmasını engellemeyecek biçimde. Merdiveni aşıp basamak basamak güçlü iki dala tutunup, çeker kendini dikenlerin üstüne. Soluklanır biraz. "Çevgeni uzat!" der bize. Uzatırız. Ucundan tutup çeker. Asar daha uzanabildiği üst dalların birine. Tören zamanıdır! Bir törendir kiraz toplama işi onun için. Çıkar dallara tutuna tutuna, alt dallarına sıkıca yerleştirerek minicik görünen ayaklarını. Ne kadar küçüktü ayakları yün çorap içinde bile! Çevgeni astığı dala ulaşınca, tutar sapından daha üstteki dallara asar. Elinde yük etmez, birlikte taşımaya çalışıp. Gövdenin çıkabileceği en uç bölümüne ulaşır sonunda. Sepeti bir dala asar belinden çıkarıp. Kuşağı çözer bir eliyle, diğer eli dalı sıkıca kavramış. Sonra dolar yeniden ağacın gövdesiyle, belini saracak biçimde. Kuşağın ucunu sıkıştırır kuşağın sarımına. Yoklar, emin olur sağlamlığından. Sepeti asar yakınına. Çevgeni uzatır takar ince dallardan birine. İncitmeden çeker ustalıkla. Tutar kirazı sapından, tersine çeker. Eline bırakıverir sanki kendini. Doğrudan çekip asılmaz. Teker teker özenle doldurur sepete. Sepet dolar. İple sarkıtır aşağı. Biz kaparız hemen. Küçük sepeti sapından tutup içine indiririz büyük sepetin. Üstten boşaltılmaz kiraz. Yavaşça eğip dibe yakın boşaltılır kirazlar. Boşaltan "Çeeek!" diye bağırır yukarı. Yavaş yavaş çekilir küçük sepet yukarı. Çevre dalların kirazı da toplanır sonunda. Çevgen alt dala asılır. Bir aşağı iner nenem çözüp kuşağı. Aynı şekilde sarıp bağlar belini ağaçla birlikte. Yeniden toplamaya başlar kirazları. Küçük sepet iner, çıkar ardı ardına. Aşağıda beklerken arada kiraz atıştırılır. Nenem bilir yaptığımızı "Yıkamadan yemeyin!" diye seslenir yaprakların arasından, "karnınız ağrır!" Arada o da atar ağzına. Düşen çekirdeklerden biliriz. Sonunda biter kiraz toplama işi. Nenem iner ağaçtan. Büyük bir alçakgönüllülükle dolaşıp çevresinde dallara bakar. Sonucu söyler bize:

- Eh, kuşların hakkı kalmış!

Büyük çocuklar yapışır iki yanından sepetin sapına, nenem önde biz arkasında tek sıra yürürüz eve doğru seki yokuşlarından inerek.


***


Bin Uçurtmaya, Kanıyorsun!, Çağatay GÜLER

Palme Yayıncılık

Ankara, 2011



(henüz bu son kitabı eklememişler listeye ama ilk üçü var)

1 comment:

  1. "Devrimciler kiraz işçileridir"
    http://www.birgun.net/lifes_index.php?news_code=1310820622&year=2011&month=07&day=16

    ReplyDelete